Ana Tanrıça'dan Mevlana'ya
Ali Canip Olgunlu
Atölye İçeriği
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana pek çok medeniyete ve kültüre beşiklik etmiş olan Anadolu topraklarına ait olağanüstü gerçekler ve mitler. İlkçağlardan itibaren varlığına bir anlam yükleme çabasındaki insanoğlu, başlangıçta mitolojk tanrılar aracılığıyla bunu yaparken ilerleyen dönemlerde ilahi bir gücün varlığını kabullenmiş ve kendi yarattığı efsanelerin dışında, dinginliğine ve barışa ulaştıracak bir inanışı benimsemiştir. Bu yeni dönem ise Mevlana’nın kimliğinde evrensel bir boyut kazanmış ve onun mesajı bütün insanlığı kucaklamıştır. Ali Canip hocamızın, tarih boyunca, Anadolu topraklarında soluk alıp veren her insan topluluğunun, bu topraklardan elde ettiği ve bu coğrafyaya kattığı sonsuz güzelliklerin bir arada oldugunu anlattığı Ana Tanrıça’dan Mevlana’ya Kitabı üzerinden hareketle, tarihi, mitolojiyi ve ilahi gerçekliği aynı anda bulup, olağanüstü etkileşimlerini görebileceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz.
Atölye İçeriği
Birlik Üzerine
Bütünsel anlamda özgür olabilmesi için "Her şeyi Bir şeye" indirgeyebilmelidir İnsan. Bilemediğinden göremeyen, göremediğinden dolayı da yol alamayan insanlar Bir şeyi Hiç Bir şey olarak pasifize ederler. İnsanın aydınlanmasının en büyük delili Bir'i Bir'den bilebilmektir, birlikte olabilmektir. Ne güzeldir Bir'den Birlik'den konuşmak. Hatırlayanlar Bir'de buluşurlar.
Anadolu Üzerine
Kendi deyimiyle, Anadolu Kültür Tarihinde derinleşe derinleşe adeta sarhoş olan Ali Canip Olgunlu, Anadolu'yu çift başlı bir kartal olarak tanımlar. Bu kartalın bir kanadı Kültür Tarihi, diğer kanadı AŞK'tır. Canlı bir organizmadır Anadolu ona göre, tekrarı yoktur, dolayısıyla her an hakkında yeni sözler söylemek gerekir. 12.000 yıl öncesine kadar uzanan bir "Merhaba" sadece bu kutsal Anadolu topraklarında vardır. Bu topraklarda söylenecek, anlatacak ne çok şeyimiz vardır. Sahip olduğumuz bu kültüre gerçek anlamda sahip çıkabildiğimizde Ben yerine Biz diyebildiğimizde, Homeros da, Heredot da, Apollo ya da Dyonisos da bizimdir, Hz.Yunus, Hz.Mevlana, Hace Bektaş-ı Veli de bizimdir. Bizler Anadolu'da Biz demeliyiz ki Birlik ve Biz olmaktan bahsedebilelim.
“Keşke Hayatta Kalabilse” Ana Tanrıça’dan Mevlana’ya – 1
"Ana Tanrıça'dan Mevlana'ya"serimize, İlkçağlarda varlığına anlam arayan İnsan ile başlıyoruz. Bilinen tarihte, İnsan'ın yerleşik hayat için ilk seçtiği yer Anadolu olduğundan, Göbeklitepe'den Çatalhöyük'e, Diyarönü'nden, Bergama'ya, Mardin'den Tarsus'a bir yolculuk seni bekliyor. Elbette Ali Canip Hocamızın hep söylediği gibi Mavi ve Kırmızı bir arada bu sohbetlerde, Bilgi (mavi) ve Aşk (kırmızı) birlikteliği! Bazen Tasavvuf, bazen Mitoloji.
“Doğurgan Kadından Besleyen Kadına” Ana Tanrıça’dan Mevlana’ya – 2
Neolitik dönem başlıyor. Buğday'ın anavatanı Anadolu'da insanoğlu, Avcı-Toplayıcı dönemden ilk yerleşik hayata geçiyor. Doğurganlığın yerini Besleyiciliğin alışı ve Bakışların Kozmos'a yönelişi bu dönemde gerçekleşiyor. "Bu güne kadar ürettik, yedik ve tükettik dolayısıyla kıtlık oldu. Keşke ürettiklerimizin hepsini yemeseydik!" dedikleri zamanlar. Anlaşılan o ki; çok da değişmemiş insanoğlu.